21 Ocak 2015 Çarşamba

triplerden triplere girmek

merhaba güzel arkadaşlarım. takribi bir yarım saat önce kendimi nedense down to the earth albümünü hatırlamış buldum. rainbow ilk gençliğimin favori gruplarındandır, ritchie blackmore zaten benim için bir idoldü, kendisinin sayesinde bir sunburst strat parası kazandırdık fendere zamanında. şimdi müzik zevkim değişti, dönüştü, genişledi gitar bunun içinde pek bulunmaz oldu. osmanlıca bilmediğim için okunmayan mezar taşları gibi yalnız ve ıssız kaldı evimde. ama yakındır vuslatımız. ritchie blackmore şimdi hatunuyla saçma sapan projelere imza atıyor. medievalde harcanacak adam mıydın sen blackmore dayı aah ah gülünü soldurdun gülünü.



mesela şu parça benim için blackmore prototiplerinden biridir. üniversite sınavına hazırlanırken machine head albümünü sayısız kere çevirip durmuşumdur deep purple'ın diğer albümleriyle birlikte. blackmoreun notaları bana her zaman boşluktaki noktalar gibi gelmiştir sanki elinizi uzatsanız iki notanın arasına elinizi sokabilecekmiş gibi. ifade edilmesi zor bir şey bu, belki de sadece bana öyle geliyordur bilmiyorum.

neyse down to earth albümü aklıma geldi diyorduk. jon lord ian gillian ve dio hakkında konuşmak istesem de canım istemiyor (böyle konu istemem istesem de istemem)

                                                   (öyle bir konu istemem)




 
down to earth var acaba up to sky var mıdır dedim yazdım googlea çıkanlara baktım. aqua nebula oscilator isimli grup dikkatimi çekti. space rock/psyrock yapan gruplarda modadır böyle isimler. bir de post rock grupları isimleri vardır konuyla ilgili olarak (postrock albüm tavsiyesi: goodspeed you!black emperor-F♯ A♯ ∞   bütün albümü baştan sona dinlemeniz önemle tavsiye olunur). neyse işte açtım dinledim bayıldım falan filan fıstık. parçayı tanıtmak gerekirse gayet güzel bir trip yaşatıyor size, karanlıkta ve odaklanmış bir şekilde dinlenirse hele. vokalden pek hazetmem ama buna çok güzel bir atmosfer katmış. dinlerken kendinizi bir vudu ayininin ortasında hissetmeniz işten bile değil. güzel seçilmiş ve genel havayı yansıtan albüm kapaklarını çok severim açtığınızda göreceğiniz üzre bu albümde de benim gayet başarılı bulduğum bir figür bulunuyor

grubun ve albümün kalan parçalarını dinleyeceğim bunu hakediyorlar. bu arada geçen yazımda hazmat modineden bahsetmiştim yine yeni keşfettiğim bir gruptu. birkaç kere dinledim ve özellikle cicada albümünü pek bi lezzetli buldum. ben size kötü bir şey tavsiye eder miyim gadasını aldıklarım.
neyse bu albümü de dinleyin ben de dinleyecem kaldığım yerden
"Aqua Nebula Oscillator - Spiritus Mundi"

eğer sevdiyseniz bir ara dark ambient/noir jazz ve/hatta dark psy üzerine de konuşuruz

öpüyorum elma yanaklarınızdan. sağlıcakla kalın


13 Ocak 2015 Salı

eski postum revisited ayrıca blues kömei füzyonu

eski yazımda neve hayadan bahsetmiştim. mankurt destanı. yeni keşfettiğim bu grup -ki keşfedeli dört şarkı süresi olmuştur (kızılderili takvimine göre beş at yılı) - çok farklı türleri bir araya getirmiş, çok renkli bir performans sergiliyor

beğendim. tarzsınız bebeğim aynen devam. mızıka olması özellikle ayrı bir güzel. bence herkes dinlemeli. NET. umarım arka sıradaki çürük domatesler misali en güzellerini seçip dinlememişimdir. yoksa sayısı yüzleri bulan siz düzenli takipçilerimi kandırmış olurum. dağlara taşlara. çok lakayt bir üslup benimsediğimi farkettim bu post itibariyle. beğenmediyseniz geri bildirim bırakın. orda olsaydınız bırakırdınız demek istedim yani. orada kimse olmadığına göre burası benim çöplüğüm sizi lanet olasılacalar

enjoy responsibly :*



 bunu da postu yazarken farkettim. huun huur tu ile yapmış oldukları heyecan verici bir çalışma

kömey nedir? huun huur tu kimdir necidir 'tuva müzikleri 101' konusunu da başka bir zaman yaparız. siz değerli okuyucularımın isteklerine bağlı. Siz olmayan okuyucularım

öptüm

11 Ocak 2015 Pazar

kılıcımı getir kadın, atımın kuyruğunu bağla




 


ciğerimi deştin stephan ciğerimi ve balta girmemiş bir ayı olarak ben

üstat sekiz dakika boyunca bir şeyler yapmış da neler yapmış anlayamadım. çıtaların papağanların kafam kadar böceklerin sesini duyar gibi, güneş geçirmeyen koca yaprakların altında, yiyeni öldürebilecek ya da sonsuz rüyalara sürükleyecek mantarların arasında dolaşır gibi oldum bir ara da sanki yanımdan çay partisine giden bir tavşan geçti. yo yo parça bunlardan bahsettiğinden değil daha önce balta girmemiş bir yanımı keşfettiğinden. bu balta girmemiş yanıma gidiş yolunu daha önce keşfetmiştim aslında ama sonuna kadar yürümek hiç aklıma gelmemişti

ki o da buydu.


bu da bonusu

Esen bolsun!

10 Ocak 2015 Cumartesi