27 Aralık 2014 Cumartesi

soğuk gece, kabuslar, kreşendo, engizisyon

müzik dinleyerek uyumayı severim. kapıya kadar eşlik eden uygun seçilmiş bir müzik hem gevşemeyi sağlar hem de kabusları defeder. geçenlerde bir gece arvö part'ın daha önce dinlemediğin albümü olan orient occident'i seçtim uyumak için. arvö part kimdir necidir? arvö part minimalist koral ilahileriyle kutsal müzik yapan estonyalı bir adamdır bu kadarını bilsek yeter.

neyse işte açtım bahsi geçen albümü. ilk parça wallfahrtslied'in daha ilk notalarıyla irkildim. çünkü arvö part'ın ışığa yönelik kutsallığından ziyade ürkütücü bir aura vardı bu müzikte. elinizde bir mumla kütüphanenin yasaklı kitaplarının olduğu bölüme girersiniz de sayfaları insan kanıyla lekelenmiş kara ciltli milyon yıllık kitabı tozlardan ve örümcek ağlarından temizleyip okursunuz ya hani. sonra nereden geldiği belli olmayan bir rüzgar eser mum söner kitabın sayfaları rüzgarla uçuşarak tam aradığınız yere gelir tırsım tırsım tırsarsınız (hangimiz yaşamadık bunu değil mi) işte tam olarak böyle hissettim. engizisyon döneminde elleri kanlı bir papazdım artık, kabuslar bana ulaşamazdı çünkü kabusun ta kendisi olmuştum

sonra bilmiyorum nerede, hangi parçada, uyuyakaldım. sadece hissettirdikleri kaldı aklımda


                                                    (geceden bir fotoğraf)

bu gece kulağımda bu albüm yürüyüşe çıkmak istedim gece soğuk soğuk esiyordu , sokaklar karanlık ve ıssızdı gökyüzü karanlık bir fonda kirli beyaz bulutlar ve tek tük kuru yapraklarıyla çıplak dallardan ibaretti. wallfahrtslied çalmaya başladı ilk dakikalarda kulağımda patlayan, kafamı gökyüzüne kaldıran çok başarılı bir kreşendoyla müziğin içine adeta bir girdaba çekilir gibi çekildim. içindeki bulunduğumuz çevre de en az müziğin kendisi kadar etkilidir o andaki müziğin etkisinde. bazısı vardır gün ışığında dinlenir bazısı vardır deniz kenarında bazısı vardır çölde bazısı vardır karanlık bir ormanda bazısı vardır sisler içindeki arka sokakta bazısı vardır metruk bir manastırda... yanımdan yavaşça geçen kadın, aniden önüme kavga ederek fırlayan iki kedi bunların hepsine çok teşekkür ediyorum. son ses türkü açan o danayı kınıyor, tam moduma girmişken arayan anneme üzüntülerimi (ve sevgimi of kors) bildiriyorum almanyadaki dayımı çok öpüyor, yarimin gıdısından alıyorum. bu ambiyans ikinci parça olan -ve albüme adını veren- orient occident ile de devam etti ilki kadar güçlü olmasa da. como sierva sedienta I ise (beş tane var bunlardan) ilk iki parçanın aksine karanlık gecelere güneş doğurdu. hevesim kaçtı lanet edip yürüyüşümü sonlandırmaya karar verdim dönüş yolunda onu bitirdim como sierva sedianta(II-III-IV-V)'yı dinlemek başka bir bahara kaldı artık



Aydınlıklar sizinle olsun

20 Aralık 2014 Cumartesi

memlekete blues gelecekse onu da biz getiririz

diyor archie shepp. iki mızıkanın sohbetine tanık oluyoruz bir süre. hemen sonra bizim oğlanın saksafonu yavaşça ne oluyor diye yöneliyor ortama. sonra rocket takımından jesse james gibi birbirini tamamlayan motifleriyle piyano ile tef  hemen ardından şuh bir kadın sesi

gerçekten vaadini yerine getirmiş archie dinleyip taktir etmek de size kalıyor efem. öptüm elma yanaklarınızdan

14 Aralık 2014 Pazar

13 Aralık 2014 Cumartesi

humbuyyuy

humbuyya

dinlemeye doyamadım

pharoah sanders message from home albümünde keşfediyor bu eseri. our roots (began in africa) ile başlayan albümün ikinci parçası. genel olarak dinlemesi zevkli, groove sahibi bir albüm

nozipho nedir ne değildir diye araştırdığımda wikipedide nozipho bengü ismiyle karşılaştım

Nozipho Bhengu (1974 – 19 May 2006) was a south african woman whose death from an aids-related illness intensified the controversy about how AIDS is treated in South Africa. Nozipho was well known in South Africa for her openness about her illness as well as her refusal to take conventional medical treatment for AIDS in favour of alternative and controversial natural treatment.

albümün çıkış tarihinin 96 olmasına ve kadının hiv+ çıkmasının 98de olmasına bakarsak parça ona ithaf edilmiş değil. nozipho ayşe gibi, fatma gibi gamze gibi bir kadın ismi

hal böyleyken benim de dinlerken ayşe gibi, fatma gibi, gamze gibi bir kadını düşünmem çok da anormal değil. dinlemeye doyamamam da bundandır belki allah bilir. neyse siz de dinleyin kendi ayşenizi fatmanızı düşünün

iyi günler

12 Aralık 2014 Cuma

bir gün mutlaka

bir gün yerinde dinleyecez

adını hatırla. kimliğini hatırla. babanın adı dönenbay

tuvalı rock-folk grubu yat khanın seslendirdiği parçaya çekilen klip gayet açıklayıcı olmuş aslında. haya mankurt, neve de hikayesi demek oluyor zannedersem

cengiz aytmatov gün olur asra bedelde şöyle anlatır bu öyküyü, Juan Juanlar kaçırdıkları gençlerin saçını usturaya vurup kafasına deve derisi geçirirmiş sonra o halde çölün orta noktasına bağlarmış tepesine de bir nöbetçi dikermiş. Kızgın güneşte deri, kafayı öyle bir sıkıştırırmış ki saçlar kıl dönmesi yaparak beyne girermiş , esirlerin çoğu ölse de kalan birkaç kişi kim olduğuna dair her şeyi unutarak kimliğini kaybeder, mükemmel itaat eden köleler haline dönüşürmüş.

Bir gün bu haydutlar neyman ananın oğlunu kaçırıp mankurtlaştırmış bundan sonra hikayemize copy paste ile devam edelim ki cengiz aytmatovun yazdıklarını o pis dilimle kirletmeyeyim

''Bir Mankurt kim olduğunu, hangi soy ve kabileden geldiğini, anasını, babasını, çocukluğunu bilmezmiş. İnsan olduğunun farkında bile değilmiş. Ağzı var dili yok, itaatli bir hayvandan farksız, efendisinin sözünden asla çıkmayan, başkalarını dinlemeyen, karnını doyurmaktan başka bir şey düşünmeyen bir yaratık olurmuş. En pis, en güç işleri, büyük sabır isteyen, çekilmez işleri gık demeden yaparmış. Bazı Mankurtların başındaki deve derisi, kendi derisine yapışıp çıkmazmış. Gel başındaki deve derisini buharlayıp çıkaralım demek, bir Mankurt için en korkutucu şeymiş. Onun için gece gündüz başlarında sıkıca geçirilmiş bir şapka bulunurmuş.
Oğlunun Sarı-Özek bozkırında deve çobanlığı yapan bir Mankurt olduğunu öğrenen Nayman Ana, oğlunu kurtarmaya karar vermiş. Onu bulduğunda geçmişini hatırlatabilecek ne varsa yapmış. Bütün uğraşılarına rağmen oğluna anasını, atasını, mazisini, kim olduğunu hatırlatamamış? Birkaç kez Juan-Juanların takibine uğramış ve ellerinden zor kurtulmuş Nayman Ana. Her seferinde geri dönüp oğlunu kazanmaya, ikna etmeye çalışmış. Kendisini takip eden Juan Juanların Mankurt olan oğlunu; O senin anan değil; o kadın senin şapkanı çıkarıp başını buğulamak istiyor diye şartlandırdıklarının farkında olmayan Nayman Ana sonuncu dönüşünde Mankurt olan oğlu tarafından okla vurulup öldürülmüş. Bir ana, hafızası, benliği ve kimliği yok edilmiş olan kendi öz evladı tarafından vurularak toprağa düşürülmüş. Nayman Ananın kanı toprağı sularken başındaki beyaz yazması bir kuş olup havalanmış. Nayman Ananın ağzından çıkan, ?Adını hatırla! Kim olduğunu hatırla! Babanın adı Dönenbay!? son sözlerini tekrar ede ede gökyüzünde uçmuş durmuş...?''
'
bu da daiqing tana versiyonu. you are my love, you are my love

sana ve çok sevdiğin arkadaşına


something about john coltrane


hava burçları: flüt, trompet, sax



adeta yıldızlar geçidi

ne kadar az konuşursak o kadar iyi

people talking without speaking,
people hearing without listening,
people writing songs that voices never share
and no one dare
disturb the sound of silence.

demiş eklemiş

"fools" said i, "you do not know
silence like a cancer grows.
hear my words that i might teach you,
take my arms that i might reach you."

ama ben yine de derim ki

all i ever wanted
all i ever needed
is here in my arms
words are very unnecessary

enjoy the silence

sonsuza kadar

che guevaraya yazılmış bir ağıt. hasta siempre (sonsuza kadar) jan garbarek tenörüyle yeri geliyor ağlıyor yeri geliyor kalbimize coşkun bir devrim ateşi salıyor. sonsuza kadar yaşamayacaz ya a dostlar. ne kadar deli sevsek, ne kadar erken ölsek o kadar kardır. belki o zaman biri sonsuza kadar der arkamızdan


açın camları testesteron koktu hep buralar


6 Aralık 2014 Cumartesi

dualar

girişimizi yaptık, ne yapcaz ne yapmıcaz bahsettik, vira bismillah dedik girizgah kısmından bir dualar kaldı geriye. öncelikle müziğe emek vermiş, veren, verecek bütün ruh işçilerinin ruhuna bir El Fatiha diyelim. abdullah ibrahimden gelsin
blogumuzun ömrü uzun olsun şiva onu ölümlerden sakınsın
Allah ölmeden ünlü olmayı nasib eylesin

Amiiiiin

Son olarak şehitlerimiz için bir dakika saygı duruşu ve ardından istiklal marşı



şimdi buralar hep dutluk. kısmetse ilerde avm rezidans falan olacak

Merhaba arkadaşlar. Müzik deneyimlerimi tür ayrımı gözetmeden  paylaşacağım oldukça mütevazi bir blog olacak burası. Elbet zaman ne gösterir bilinmez, kendi kendine şekillenecek zamanla ama oldukça geniş bir yelpazeden paylaşım yapmayı düşünüyorum. bir gün arabesk duyarken öbür gün trance öteki gün caz öteki gün bilmembaşka bir şeyler duyabilirsiniz. yazdıklarım hakkında kendime koyacağım tek üst başlık müzikle alakası olacak. vira bismillah diyelim haydi

                                                 

sonra sessizlik müziği doğurdu




''Önce Eru vardı, Tek Olan, Arda'da Iluvatar diye isimlendirilen ve ilk önce düşüncesinden doğurduğu Ainur'u, Kutsal Olanlar'ı yarattı ve onlar, hiçbir şey yaratılmadan önce onunlaydılar. Müziğin temalarını oluşturarak onlarla konuştu ve onlar Eru'nun huzurunda şarkı söylediler ve o mutlu oldu. Uzun bir süre boyunca her biri sadece kendi başına ya da birkaçı bir arada şarkı söylerken geri kalanı dinledi; çünkü her biri, Iluvatar'ın düşüncelerinin sadece kendi doğdukları kısmını kavramıştı, zamanla birbirlerini anlayışları gelişti, ama yavaş yavaş. Yine de  dinledikçe daha derinden anlamaya başladılar, birlik ve uyum çoğaldı.

 (...) 
Sonra Iluvatar onlara dedi ki: “Size bildirdiğim temadan, birlikte uyum içinde bir Ulu Müzik yapmanızı istiyorum. Ve sizi Yokolmayan Alev’le canlandırdığım için, eğer yapabilirseniz her biriniz kendi düşünceleriniz ve aklınızla bu temayı donatmak için güçlerinizi göstereceksiniz. Ama ben oturup dinleyeceğim ve sizin sayenizde büyük güzelliğin şarkıda uyandırılışıyla mutlu olacağım.”
Ainur sesleri, arplar, udlar, borular, trompetler, viyollar ve orglar gibi, sözcüklerle şarkı söyleyen sayısız korolar gibi Iluvatar’ın temasını ulu bir müziğe dönüştürmeye başladı; derinliklerde ve yücelerde işitilmenin ötesine geçip uyum içinde örülerek sonsuz sayıda çeşitlenen melodilerden oluşan bir ses yükseldi ve Iluvatar’ın yaşadığı yerler dolup taştı, müzik ve müziğin yankısı Boşluk’a ulaştı ve orası artık boş değildi
(...)
Boşluk’a geldiklerinde Iluvatar onlara dedi ki: “İşte müziğiniz!” Ve daha önce yalnızca işitilmiş olanları görünür hale getirerek onlar için bir görüntü oluşturdu; önlerinde görülebilir hale gelmiş yeni bir dünya gördüler ve o, Boşluk’un ortasında bir küre şeklini aldı, orada muhafaza edildi ama ona ait değildi. Baktılar ve hayran oldular, Dünya tüm ayrıntılarıyla tarihini gözlerinin önüne sermeye başlamıştı, onlara yaşayıp gelişiyormuş gibi gözüktü. Ainur bir süre izleyip sessiz kaldı ve Iluvatar yeniden konuştu: “İşte müziğiniz! Bu, sizin ozanlığınız: her biriniz, kendisinin tasarladığı ya da eklediği gibi gözükebilecek her şeyi, önünüzde yarattığım bu tasarım içinde yaratılmış bulacak. Ve sen, Melkor, aklının tüm gizli düşüncelerini keşfedecek, onların bütünlüğün bir parçası ve onun zaferine yardımcı olduğunu anlayacaksın.”
Silmarillion'dan

önce sessizlik vardı